Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 103’cü Yılında Çıkardığımız Sonuçlar ve Görevlerimiz…

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’ni 7 Kasım 2019 Tarihli Açıklaması

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 103’cü Yılında Çıkardığımız Sonuçlar ve Görevlerimiz…

Yüz üç sene önce bugün Rusya’da dünyanın ilk sosyalist devrimi gerçekleşti. Dünyanın ilk işçi köylü devleti kuruldu. Bu devrim dünyada yeni bir çağ açtı. Kapitalizm’den Sosyalizm’e Geçiş Çağı. Bu cümle salt bir kelime dizimi değildir. Derin bir anlamı vardır.

İşçi sınıfının ve onun öncü politik örgütü önderliğinde gerçekleştirilen devrim işçi, köylü ve asker Sovyet’lerinin her kademede yönetimi ele almasını getirdi. Mahalle, köy ve işletme Sovyetleri temelinde en küçük üretim ve yerleşim birimine kadar dayanan yönetim biçiminin en tepesinde 1936 yılında oluşturulan Yüksek Sovyet vardı. Tüm Sovyet Cumhuriyetleri’nin de Cumhuriyet Sovyetleri bu organda temsil edilirdi. Yüksek Sovyet’in kendi içinden seçtiği Yüksek Sovyet Prezidyumu da Hükümet işlevini görüyordu.

Devrimin öncü politik gücü Komünist Parti’si aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağıya bütün Sovyet kurumları içinde politik yönlendiriciliğini yaşama geçiriyor, parti politikalarının uygulanmasını sağlıyordu. Ülkede ve tüm cumhuriyetlerde aktif politik bir yapı kurulmuştu.

Proletarya Diktatörlüğü, bugün kimilerinin karalamaya çalıştığı gibi Parti’nin zoru ve dayatmaları ile uygulanmıyordu. Tartışma, ikna sonucunda kollektif ve çoğunluk ile karar alma süreçleri işliyordu. Demokratik santralizm (merkeziyetçilik) olarak adlandırdığımız ilke işletiliyordu. Devlet organları, iktidar organları ve Parti organlarının çalışmaları bir uyum içinde yürütülüyor, her üç güç birbirinin işlevine saygı duyuyordu. Lenin tarafından geliştirilen Rusya koşullarına uygun bu yönetim biçimi, Stalin döneminde de aynı şekilde, hatta geliştirilerek sürdürüldü.

Sosyalist demokrasinin karşı-devrimci saldırılar altında uygulanabilecek en mükemmel biçimi Sovyetler Birliği’nde uygulanıyordu. 1945-1949 II.Dünya Savaşı, veya Sovyetler’de adlandırıldığı gibi “Büyük Anayurt Savaşı” koşullarında dahi bu ilkelerden taviz verilmedi. Bu uygulama 1953 yılında Stalin’in ölümüne dek tavizsiz olarak yaşama geçirildi.

1953 yılından itibaren Parti, Devlet ve Sovyetler arasındaki ilişkide dengesizlikler baş göstermeye ve süreç içinde Parti’nin merkezde olduğu bir yönetim biçimi oturmaya başladı. Parti tabii ki her zaman merkezde olmalıydı. Ancak politik yönlendiricilik olarak olması farklı, daha sonraki yıllarda olduğu gibi devlet ve sovyet organlarını aşarak her konuya müdahil olması farklı sonuçlar doğurdu. Bütün bu süreçler sonucunda yönetim yapısı bürokratikleşti, devrim ruhu giderek zayıfladı ve hepimizin izlediği gibi 1991 yılında son hamlede karşı-devrime karşı duranlar sayısal olarak azınlıkta kaldılar. Bunun kuşkusuz farklı nedenleri de vardı ama asıl olan sistemde yaşanan revizyon ve sonucundaki bürokratikleşmedir.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin önemini hiç kimse yok edemez. Çünkü, daha sonra yapılan yanlışlar teorik ve ideolojik temelli değil, parti ve devlet yöneticilerinin politik hatalarından kaynaklanmıştır. Canlı Parti organizması, canlı toplumsal örgütlülük dinamikleri yok edilmiştir. Bunlar, Marksizm-Leninizm’in eksiklikleri veya Lenin ve Stalin’in yanlışlıkları değil, daha sonra parti ve devlet yönetiminde görev alanların hatalarıdır.

Devrim’in 103’cü yılını karşıladığımız bu günde, maalesef hiç hoş olmayan bu noktaları ele almak zorunda kaldık. Çünkü, bu eksikliklere değinerek, onlardan sonuçlar çıkararak görevlerimizi tarif etmek ve mücadelemizi yönlendirmek zorundayız. Eğer başından beri her şey yanlış olsaydı, Sovyetler Birliği 1953 yılına kadar elde ettiği kazanımlar ile 1991 yılına kadar yaşayamazdı. Daha da ileri giderek iddia ediyoruz ki; Sovyet Sosyalizmi’nin kuruluş döneminde gerçekleştirilen tüm alt yapı, teknoloji ve sanayii yatırımları olmasaydı, Rusya bugün olduğu gibi olamazdı. Kısacası o yatırımlar Rusya’yı bugüne kadar getiren köklü yatırımlar olmuşlardır. Değilse, 1991’den beri Rusya’da taş üzerine taş konmadığını hepimiz biliyoruz. Bugün sağlık ve eğitim sistemi tüm BDT ülkelerinde yaygın olarak mevcutsa, demiryolları ve elektrifikasyon eksiksizse, metropollerde bir milyon nüfusun olduğu tüm şehirlerde metro varsa, Orta Asya’nın en ücra köylerinde dahi kültür ve edebiyat bu denli yaygın hale gelmiş ve köy evlerinde klasik müzik dinleniyorsa, Orta Asya Cumhuriyetlerinde okuma yazma oranı ve üniversiteli sayısı bu denli fazlaysa, bugün işletilmese dahi binlerce sanayii işletmesi kurulmuş ve kalifiye elemanlar yetiştirilmişse, bütün bunlar Sovyet Sosyalizmi sayesinde gerçekleşmiştir. Ve bugünün Rusya Federasyonu ile BDT ülkeleri bu temellerin üzerinde ayakta durmaktadırlar.

Biz, Parti olarak tüm bu yaşananlardan gerekli sonuçları çıkararak Türkiye’de sınıf mücadelesinin başarıya ulaşması için mücadele ediyoruz. Türkiye’de Federatif ve Sosyalist bir Cumhuriyet modelinin gerçekleştirilmesini ön görüyoruz. Bu amacı belirlerken de Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin deneyleri bize yol gösteriyor. Partimizin kurucu Genel Başkanı, Mustafa Suphi yoldaşın “Amele ve Reçberlerin Şuralar Cumhuriyeti” söylemini günümüz koşullarına uyarlayarak stratejik amaçlarımızı belirliyoruz. Ve hiç bir zaman unutmuyoruz ki; “Türkiye Komünist Partisi Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin etkileri altında doğmuştur”.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
7 Kasım 2019