MHP destekli AKP-Saray rejimi Korona Virüs salgınının çıkışı için “Yeni Normal” adı altında anormal yönelimlere hazırlanıyor. Salgın öncesi artan ekonomik kriz, dış politikadaki başarısızlıklar, AKP sıralarında oluşan çatlak ve ayrılıklar iktidarı taşıyan güçler açısından bir siyasal kriz ortamına yükselmişti. Mart 2019 Mahalli idare Seçimleri ve Haziran 2019’da İstanbul seçimleri sonucunda tattıkları yenilgi bu süreci destekleyen olgulardı.
Şimdi salgın sonrası, salgının da etkisiyle çok daha derin ekonomik ve siyasal sorunlar ile yüz yüze gelecekleri biliniyor. Devlet ve iktidar kasaları tamtakır olmakla kalmıyor, bütçe her ay daha fazla açık veriyor. Ülkede üretim durduğu gibi, yabancı yatırımlar da kesildi, TL’nin, döviz karşısında ciddi değer kaybı ile ithalatla ihracat arasındaki açık artarak yükselmeye devam ediyor. Karşılarında tek yol kalıyor, o da dış borçlanmayı artırmak. Bunu sağlamak için de stratejik ortakları ABD ve AB ile ilişkileri geliştirip, taktik ilişkiler içinde bulundukları Rusya ve Çin ile dengeleri de korumaya çalışıyorlar. Bu aynı zamanda dış politika açısından ABD ve AB’nin çizgisini ikircimsiz olarak savunmak ve uygulamak anlamına geliyor.
MHP destekli AKP-Saray İktidarı bu tıkanıklıktan kurtulmak için iki yönlü senaryolar üzerinde çalışıyor. Birincisi; ülke içinde ve sınır ötesinde savaş odakları yaratarak ülkede sunni bir “Milli Birlik” sağlamak yoluyla kamuoyunda ekonomik krizin sonuçlarının tartışılmasını engellemek istiyor. İkincisi; Darbe söylentileri yayarak ve darbe senaryoları yaparak siyasal konumunu, yani iktidarı korumaya çalışıyor. Bu iki yöntemden de istediği sonucu alamaz ise de Erken Seçim adlı ayrı bir senaryoyu gündeme getirecekler. Seçimlere daha üç sene varken ve aslında güç ve konum kaybetmişken neden erken seçim istesinler diyenler çıkacaktır. Bunun için de kendilerine karşı tehlike olarak gördükleri muhalefet güçlerini parçalamak, etkisizleştirmek ve en büyük tehlike olarak gördükleri HDP’yi siyasal anlamda işlevsiz kılmaya çalışıyorlar.
Bu sürecin diğer bir yanı da, hukuksuzluğu kanıksatarak seçim yasasında ve Anayasa’da değişiklikler yapmayı planlıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki 50 + 1 formülünü kaldırıp, onun yerine “çoğunluğu alan seçilir” değişikliğini yapmak ve bu yolla ikinci tur seçimleri de iptal etmek istiyorlar. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar ekonomik krize çözüm bulamayacaklarını ve siyasal çözülmeyi de engelleyemeyeceklerini bildikleri için ülkenin en dinamik muhalefet kesimini oluşturan barış, demokrasi, emek, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçlerini kendilerine karşı bir tehlike olmaktan çıkarmak için uğraş veriyorlar. HDP’yi de bu güçlerin parlamenter alana yansıyan temsilcisi olarak gördükleri için HDP’ye karşı çok yönlü ve amansız bir savaş yürütüyorlar. Bu nedenle legal ve parlamenter siyaset alanında HDP’nin baskılar karşısında gerilemeden daha da güçlenmesi ve yaygınlaşmasını sağlamak görevimizdir.
Biliyorlar ki, kendi ekonomik ve siyasal krizlerinden çıkmak adına ne yaparlarsa yapsınlar, çözüm farklı olmayacak. Ama bu süreçte işçi ve emekçiler ile halk yığınlarının ayaklanmaması için de her türlü baskı ve terörü uygulayarak devrimci demokrat bir muhalefetin büyümesi tehlikesini ber taraf etmiş olacaklar.
Diktatörlüğün bu tablosu ve izlediği politika bizlere de ne yapmamız gerektiğini çok net bir şekilde anlatmaktadır. MHP destekli AKP-Saray İktidarı neden korkuyorsa, neye karşı önlem alıyorsa, bu alanların güçlendirilmesi devrimci güçlerin en önemli görevi olarak öne çıkmaktadır. Burjuvazinin sömürü düzeninin devamını sağlamaya çalışan ve başta Kürt halkı olmak üzere, diğer ulusları yok sayan tekçi devlet doktrinine karşı en geniş devrimci, demokrat güçlerin birleşik mücadelesi örgütlenmeli, bu mücadele içinde de işçi sınıfının politik önderliği sürekli güçlendirilmelidir. Bu mücadeleyi salt parlamenter alanla sınırlı görenler yanılıyorlar. Parlamenter mücadele ile parlamento dışı mücadelenin birliği ve parlamento dışı mücadelenin belirleyiciliğinin sağlanması izlenmesi gereken yolu çiziyor. Parlamento dışı mücadele, başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm emekçilerin, kadınların, gençlerin, yoksulların yığınsal direniş mücadelesini örgütlemek demektir. Tüm baskı, yasaklama, sansür ve teröre karşın diktatörlüğe karşı direnişin örgütlenmesi en önemli güncel görevimizdir. Parlamenter alandaki mücadele de buradan güç alacak ve gelişecektir. Unutmamak gerekir ki, şu anda parlamenter alanda elde edilen kazanımlar, on yıllara dayanan parlamento dışı mücadelenin sonucudur.
Türkiye Komünist Partisi direnişin adım adım örülmesi yönünde sabırlı ve kalıcı çalışmaların sonucu belirleyeceğini, toplumsal patlama ve sınıf savaşımının dinamiklerinin önceden tasarlanamayacak bir niteliğe de sahip olduğunun bir an bile akıldan çıkarılmaması gerektiğini savunuyor.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
15 Mayıs 2020