III. KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜNİST HAMLESİ 10 EKİM 2018 - 29 OCAK 2019

III. KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜNİST HAMLESİ 10 EKİM 2018 - 29 OCAK 2019

Kemal Tayfun Benol (Kadri Erol)

Değerli Yoldaşlar!

Ekim ve Kasım aylarında III. Hamlemizin ilk 51 gününde TKP Program taslağı konusunda hareketli ve yoğun tartışmalar yaşandı. Program Komisyonu’muza da oldukça fazla yazılı katkı, eleştiri ve öneri geldi.

10 Ekim ile 30 Kasım tarihleri arasında gelen raporlar ve katkılar değerlendirilerek program taslağı revize edilecek ve Aralık ayı itibarıyla yeni bir revizyon olarak güncellenecektir. Program taslağının güncellenen hali partimizin web sitesinde Aralık ayı içinde yayınlanacaktır. III. Hamlemizin kalan iki aylık döneminde taslağın bu hali üzerinden tartışma ve katkılar devam edecektir.

Biz bu ara değerlendirmemizde parti örgütleri ve kadrolarımızdan gelen katkı ve önerileri ele alacak, konuları açmaya çalışacağız.

Ağırlıkla üzerinde durulan konular şunlardır;

Devrimci Halk Savaşı / Devrimci Halk Ayaklanması

Program taslağının 28. sayfa 3. paragrafındaki “Devrimci Halk Savaşı” kavramı “Devrimci Halk Ayaklanması” olarak değiştirilmiştir. Bu konuda gelen düzeltme önerisi “… kırdan kente bir gerilla mücadelesinin terminolojisi olarak kullanılan ‘Devrimci Halk Savaşı’ nitelemesinin, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı ve devrimci mücadelenin niteliği göz önüne alınarak yanlış anlaşılabilineceğinden yola çıkılarak, terminolojiye farklı anlam yüklenmemesi ve gereksiz tartışmalara meydan vermemek adına ‘Devrimci Halk Ayaklanması’ olarak nitelenmesi ve devrimin ana gücünün işçi sınıfı olduğunun bu şekliyle daha da net olacağı dikkate alınarak ülke çapında işçi sınıfının öncülüğünde bir ayaklanmayı ifade edeceği vurgulanır…” biçiminde Program Komisyonu’na ulaştırılmıştır.

Devrimci Halk Cephesi

Program Taslağı’nın 19. sayfasında, “Siyasal İktidar” başlığı altında şu tanımlama yapılmaktadır:

“Sosyalizmde siyasal iktidar Proletarya Diktatörlüğüdür. Proletarya Diktatörlüğünün inşası ve üretim araçlarının toplumsallaşması koşullarında, iktidarın nüveleri üretim birimlerinden, fabrikalardan başlamak üzere, toplumun tüm alanlarında oluşturulur. Yerleşim birimleri, mahalleler, semtler, ilçeler, iller, bölgeler ve eyaletler, işçi sınıfının yönetim meclisleri vasıtasıyla yapılandırılacaktır. İşçi sınıfı, bağlaşıkları ile birlikte Türkiye Komünist Partisi öncülüğünde oluşacak Devrimci Halk Cephesi ile yönetimi yürütecektir. Devrimci Halk Cephesi içinde farklı toplumsal ve siyasal yapılanmalar temsil edilebilecek, Meclis’lerin oluşum koşulları oluştuğunda seçim esasına göre gerçekleştirilecektir. Devrimci Halk Cephesi, Türkiye Komünist Partisi ile birlikte sosyalist bir toplum kurmayı kabul eden tüm emekçi ve devrimci partilerin, sendikaların gençlik, kadın, çevre örgütleri ve toplumsal insiyatiflerin iktidara geçmiş örgütlü birleşik gücüdür.

Merkezi iktidar, devrimin en büyük kazanımı ve sosyalizmin kurulmasını mümkün kılan unsurdur. Ancak, işçi sınıfı ve Komünist Partisi, toplumda sosyalizme ait mevziler yaratmak ve geliştirmek zorundadır. Bu çerçevede yerel işçi konseyleri ve emekçi meclisleri, emekçi sınıfların meslek ve kitle örgütleri, kültürel organizasyonlar, sosyalizmi savunan ve gücünü doğrudan halkın insiyatifinden alan tüm hareketler bu tarzda, proletarya iktidarının birer mevzisi olarak değerlendirilecek ve güçlendirilecektir. “

Tartışma ve katkılarda Devrimci Halk Cephesi’nin tam olarak anlaşılamadığı görülmüştür. Bu Cephe, burjuva diktatörlüğü döneminde oluşacak Cephe’nin adı değildir. Burjuva diktatörlüğü döneminde devrimci güçler tarafından oluşturulması ön görülen ve önerilen Cephe’nin adı “Devrim Cephesi”’dir. “Devrimci Halk Cephesi” ise devrim gerçekleştikten sonra, Proletarya Diktatörlüğü sürecinde oluşacak Meclis’in bileşimsel niteliğini ifade eder. Proletarya iktidarının adı Devrimci Halk Cephesi İktidarıdır.

Kemalist Devrimci Demokratlar

Bu kavramın kullanılmasına itiraz eden yoldaşlar olmuştur. Raporlarında ve belirttikleri görüşlerde de genel “Kemalist” kavramından yola çıkmışlardır. Bu nedenle konuyu biraz daha açmak istiyoruz.

Taslak’ta sözü edilen Kemalist Devrimci Demokrat’lar, Mustafa Kemal’i ulusal bağımsızlıkçı, ulusal kurtuluşçu, kamucu, laik ve hatta devrimci olarak kabul eden ve Mustafa Kemal’in İngiliz emperyalizmi ile girdiği ilişkileri eleştiren, Mustafa Kemal’in 1921’den sonra izlediği yolu reddeden kesimlerdir. Bu kesimlerin kendilerini halen neden “Kemalist” olarak nitelediklerini veya öyle nitelemeden ona uygun düşünce ve davranış biçimi göstermelerini yargılamak bize düşmez. CHP tabanında ve orta kademelerinde çok olmayan bir kesimi oluşturmakla birlikte esasen Parti-Cephe geleneğinin devamcılarının bir kısmında bu düşünce gizli veya açık olarak mevcuttur. Dev-Yol ardılı örgütlenmelerin bir kısmında ve hatta Dev-Sol devamcılarının bir kesiminde bu izi net olarak izlemek mümkündür.

Bunun yanısıra Şefik Hüsnü, Kıvılcımlı, Mihri Belli ve Boran geleneğinden gelenlerde de bu özellikler politik ideolojik olarak mevcuttur. SİP/“TKP”, TKH, “TKP”-1920 ve yeni TİP bu çizginin farklı örgütlenmeleridirler. Buna TKP’nin geçmişteki Şefik Hüsnü çizgisindeki Kemalist kanadı da diyebiliriz. Burada acı olan özellikle bu çizginin 1924 Anayasası ve o temelde oluşan Cumhuriyet’i bir kazanım olarak görme zaaflarıdır. Bu anlamda Parti-Cephe geleneğinden gelenlerin ideolojik olarak gerisinde kalmaktadırlar.

Tüm bu farklılıklarına rağmen bu güçler siyasal bağlaşıklık olarak devrim sürecine kazanılmak zorundadır ve düşüncelerinin süreç içinde ikna yoluyla dönüştürülmesi hedeflenmelidir.

Devrimci Demokrat Aleviler

Program tartışmasına katılan kimi yoldaşlarımız Alevi halkın sorunlarına ve çözümlerine daha fazla yer ayrılması gerektiği görüşünü savunurken kimi yoldaşlarımız ise Alevi halkının uğradıkları eşitsizlik uygulamalarına ve haklarının gasp edilmesine vurgu yapmakla birlikte “Alevi Devrimci Demokratik Hareketi” kavramının kullanılmasının karşılığının olmadığını savunmuşlardır. Neden olarak da komünistlerin , kendilerini marksist saymakla beraber düşünce temellerinin arka planında metafizik görüşler olduğunu vurgulamışlardır.

Türkiye nüfusu içinde neredeyse yüzde yirmi beş oranıyla ciddi bir nicelik kapsayan Alevi inanç ve kültürüne bağlı halkımızın niteliksel olarak da dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir. Alevi halkımız hem demokratik mücadele sürecinde önemli bir rol oynayacak ve kendi öz sorunlarının çözümü konusunda örgütlenecektir, hem de Sosyalizm’de Alevi toplumu kapitalizmden farklı olarak baskı altında tutulmayacak, inanç özgürlüğüne saygı gereği anayasal olarak inanç ve kültürünü icra edebilecektir. Alevi toplumunun Sosyalizm’in kuruluş sürecine entegre edilmesi ve eşit haklı bir bileşen olarak Demokratik Halk Cephesi içinde temsil edilmesi Alevi toplumunu Sosyalizm idelerine daha da yakınlaştıracaktır.

Onun ötesinde, program taslağında yazılan görevlerin ötesinde Alevi inanç ve kültürünü sahip çıkmak, Alevilerin doğal hak ve isteklerinin ötesinde içeriksel olarak savunmak komünistlerin görevi değildir ve olamaz. Bu yapılırsa Marksist-Leninist bilim ile çelişkiye düşülmüş olunur.

Anti-Kapitalist Müslümanlar

Benzer bir şekilde, kendilerini Anti-Kapitalist ve Devrimci Müslümanlar olarak adlandıran çevreler ile ilgili program taslağında neden yer ayrıldığı ve de Devrimci Halk Cephesi içinde neden bu çevrelere de yer verildiği sorgulanmıştır

Türkiye halkları ezici oranda kendilerini Müslüman dinine bağlı olarak nitelemektedir. Teorik-ideolojik alanda, özellikle felsefi olarak hangi dine bağlı olursa olsun, bireylerin metafizik düşünceyi kabul ettiklerini, Marksistlerin ise materyalist oldukları saptamasını yapabiliriz. Bu olgulara yaklaşmak ve değerlendirmekte önemli bir farklılıktır. Ne ki, toplumsal eşitsizlikler ve haksızlıklar konusunda dini hassasiyetleri olan bireyler de en az bu hassasiyetleri olmayanlar kadar etkilenmektedirler. Ve egemen sınıflar bu bireylerin dini hassasiyetlerini, onları sınıf savaşımından uzak tutmak ve dinin telkin ettiği “kadere” boyun eğmeleri konusunda kötüye kullanmaktadırlar. Bu kitleyi burjuva partilerin etkisinden kurtarmanın ve devrim mücadelesinin özneleri durumuna getirmenin yolu onlarla diyalog içinde bulunmak, yetmez birlikte mücadele etmekle mümkün olacaktır.

Bu nedenlerle anti-kapitalist ve devrimci Müslüman ve diğer dini inançlardan kitleler ile ilgili partimizin net bir yaklaşımı olmak zorundadır. Parti Program Komisyonu bu anlayış temelinde taslakta yazılı olan yaklaşımı geliştirmiştir.

Kürt Özgürlük Hareketi

Kürt Ulusal Sorunu’nun çözümü konusunda Program Taslağındaki görüşlere ilişkin hiç bir yoldaşımızın itirazı yoktur. Tam tersine bu konu ile ilgili destekleyici, memnuniyet dile getiren görüşler iletilmiştir. Sadece Kürt Özgürlük Hareketi’nin niteliği ile ilgili kimi görüşler ve katkılar yapılmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin ne derece Marksist-Leninist olduğu ve hangi düzeyde işçi sınıfının bilimi çerçevesinde bir Sosyalizm anlayışı içinde olduğu sorgulanmıştır. Bunlar haklı düşüncelerdir. Onun için bu konuya biraz açıklık getirmek istiyoruz.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasi örgütü PKK,  Sovyetler Birliği ve Dünya Sosyalist Sistemi’nde yaşanan karşı-devrim sonrasında, 1991 senesinden itibaren Marksist-Leninist teori, ideoloji ve dolayısıyla örgüt yapısı ile arasına mesafe koymuştur. Bu konuda Abdullah Öcalan’ın oldukça çok sayıda konuşmaları ve yazıları mevcuttur. PKK, bu süreçten önce ayrılma hedefi ile de arasına mesafe koyarak, birlikte yaşam, “Özgür ve Özerk Kürdistan”, ve buna bağlı olarak da dört parçadaki Kürtlerin “Ulusal Birliği” düşüncesini ve “Demokratik Konfederalizm”’i savunmaya başlamıştır. Bu gelişmeleri Marksist-Leninist açıdan doğru bulmamakla birlikte saygı duyuyoruz.

Daha önceleri “Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi” olarak anılan hareketin nitelemesi bu nedenle “Kürt Özgürlük Hareketi” olarak değiştirilmiştir. PKK’nin silahlı mücadele stratejisinin niteliğinde de bu anlamda değişiklikler olmuştur. Abdullah Öcalan bu gerçeği “Meşru Savunma Üzerine” başlıklı kitabında şu cümlelerle ifade etmektedir:

“Halk savunma güçlerini devlet karşıtı veya alternatifi bir kuvvet olmaktan ziyade, devletin sağlamadığı, yetersiz kaldığı, hatta nedeni olduğu temel güvenlik ihtiyacını karşılama güçleri olarak değerlendirmek daha doğrudur.

Halk savunma birlikleri klasik gerilla veya ulusal kurtuluş ordusu değildir. Halk kurtuluş gerillası veya ulusal kurtuluş ordusu ağırlıklı olarak iktidar ve devlet hedeflidir. İktidar sorununu çözmek isterler. Halk savunma birliklerinin özel bir devlet ve iktidar hedefi - objektif zorunluluklar dışında- olamaz. Esas görevleri halkın yasal, anayasal haklarının çiğnenmesi doğduğunda ve yargı görevini yapmadığında korumaya çalışmak, demokratikleşme çabalarına güvence olmak, saldırılar karşısında direnmesine öncülük etmek, kültürel ve çevresel varlığını korumak gibi özetlenebilir.”

Son tahlilde PKK bugün ideolojik ve politik olarak kendisini 90’lı yılların başında Laclau, Muff ve Buchkin gibi yazarların geliştirdiği, kendisini, “Radikal Demokrasi” olarak ifade eden bir çeşit burjuva demokrasisi sınırları içinde tarif etmektedir, burjuva devlet aygıtını yıkmak gibi bir hedefi içermemekte, onu dönüştürmeyi içermektedir ve Marksist-Leninist bilimin ön gördüğü Sosyalizm anlayışından farklı bir “Demokratik Sosyalizm”, “Demokratik Modernizm” savunulmaktadır.

Bu olgular gerçektir, ancak Türkiye İşçi Sınıfını Devrimci Hareketi’nin, Kürt Özgürlük Hareketi ile birleşik mücadelesinin önünde bir engel değildir. Tam tersine, Kürt Ulusal Sorunu’nun adil-demokratik-barışçıl çözümü ve Türkiye’de Sosyalizmin yolunu açacak anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-oligarşik bir Demokratik Halk Devrimi sürecinde temel bağlaşıklıktır.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi Sekreterliği
3 Aralık 2018