Bütün dünya yepyeni ve kimsenin ön görmediği bir krizle karşı karşıya kaldı. Sağlık ile ilgili bir kriz olarak görülen Korona salgınının, bunun ötesinde ekonomiyi ve siyaseti etkileyen bir kriz olduğu şüphesiz olarak ortada. Ancak, bunun da programlı olduğu anlaşılıyor. Komplo teorilerine önem atfetmemek gerekiyor ama ortada bir gerçek var.
ABD ekonomik ve siyasi yaptırımlar ile baş edemediği Çin Halk Cumhuriyeti’ne biyolojik bir saldırı yapmıştır. Bunu ÇHC’nin resmi kanalları açıkladı. Ardından Rusya Federasyonu ikinci hedefti. Avrupa’da İspanya, İtalya, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin bu salgından bu denli etkilenmeleri bu durumda bir çelişki mi ifade ediyor? Hayır. ABD, yıllardır AB ve İngiltere ile bir ekonomik ve siyasal üstünlük savaşı içinde. AB’yi “boynuz kulağı geçiyor” olarak değerlendiriyor. Daha önce Londra, Brüksel, Paris ve Hanau’daki toplu saldırılar, ister IŞİD markası ister Neo-Nazi markası altında yapılsın, birer tesadüf değillerdi. ABD’de salgın belli eyaletlerde çok yayıldı. Pekiyi ölenler kimler? Siyahlar ve yoksullar. Kendi ülkesinde de bir temizlik harekatı yapılıyor.
Bunların ötesinde ABD’deki askersel-sanayi güç odaklarının, dünyadaki kapitalist ve emperyalist merkezlerde ABD’den başlamak üzere tekellerin ve iktidarı yönlendiren sermaye gruplarını yeniden yapılandırdığı ve de kimi güçleri hedefe aldığı ortaya çıkıyor. Kendi yapılarını ayıklıyor, yeniden düzenliyorlar. Bu bilgileri haberlerin satır aralarından okumak mümkün.
Yetmiyor, “herkes aynı gemide” safsatasının hiç de öyle olmadığını, bu salgından en fazla etkilenenlerin, işçiler ve emekçiler olduğunu, ve zaten had safhaya ulaşmış olan sömürü mekanizmalarının daha da yoğunlaşmasına şahit oluyoruz. Bu da yetmiyor, kapitalist, emperyalist merkezlerde yeni teknolojiler de kullanılarak tam olarak birer polis devletleri olarak adlandırılan güvenlik sistemleri kuruluyor. Tüm bu önlemler ve yaptırımlar kapitalizmin mezar kazıcısı işçi sınıfına ve onların politik öncü örgütlerine, barış ve demokrasi güçlerine karşı uygulanıyor.