Türkiye Komünist Partisi “Tarihsel” Değildir, Yasaklıdır!

Türkiye Komünist Partisi “Tarihsel” Değildir, Yasaklıdır!

Türkiye Komünist Partisi

Partimizin 100. Kuruluş Yıldönümü vesilesiyle sosyal medya mecralarında bol bol yazılıp çizilmeye başlandı. Yazılıp çizilenlerin çoğunluğu “askerlik anısı” misali nostalji kokan yazılar. Kötü değil. Bunun da olması gerekir. Ancak bunlardan önce Türkiye Komünist Partisi’nin bugün ne yaptığı ve yarın için ne yapması gerektiği konusunda görüş, öneri ve çalışmalar gerçekleştirmek gerekirken, bu tarz yaklaşımları yazılarda bulmak oldukça zor oluyor. Nedeni ise açık. Yazan arkadaşların veya eski yoldaşlarımızın önemli bir çoğunluğu partimiz TKP’yi “tarihsel” kategorisine kaldırmışlardır.

Biz öncelikle “tarihsel TKP” nitelemesine itiraz ediyoruz. Bu niteleme iki cenahtan geliyor.

Birinciler; Eskiden parti üyesi veya hatta yöneticisi olmuş olup, bugün farklı düşünen, TKP’nin artık tarihi araştırmalar ve yazıların konusu olması gerektiğini ifade edenlerdir. Bu arkadaşlar, partinin likidasyon kararını desteklemiş, hala destekleyen veya da sonuç olarak kabul etmiş arkadaşlarımızdır. Bu arkadaşlar günümüzde TKP’ye ihtiyaç olmadığını düşünen, siyasi yönelimlerini sağa doğru yelken açarak değiştirmiş arkadaşlardır.

İkinciler; Seksenli yılların sonuna kadar ve doğal olarak ondan sonra da TKP ile bağı olmayan, genellikle TİP, TEP veya 80’li yıllarda onların içinden çıkan grupların devamı niteliğinde olan, aralarında birkaç tane eski TKP üyesi veya sempatizanı bulunduran SİP ve SİP’in ayrışmasından doğan grupların mensupları. Bu gruplar kendilerini partimizden soyutlamak, zaten olmadıkları ve olamayacakları devamlılığı reddetmek için partimiz hakkında “tarihsel” nitelemesini kullanmaktadırlar.

Sürekli tekrar ettik. Türkiye Komünist Partisi’nde kurulalı beri iki çizgi var olmuştur. Biri Mustafa Suphi’lerin Bolşevik ve Kominternci devrimci çizgisi, diğeri ise Şefik Hüsnü’lerin Kemalist, Cumhuriyetçi reformist çizgisi. Bugün TKP’yi “tarihsel” olarak ve birbirinden farklı olduklarını zanneden iki ayrı kümenin de birleştiği çizgi Şefik Hüsnü’lerin çizgisidir. Göreceğiz ve hep birlikte önümüzdeki aylarda izleyeceğiz, iki küme de Mustafa Suphi ve yoldaşlarını, Nazım Hikmet, Reşat Fuad, Yakup Demir, Bilen yoldaş ve Deniz yoldaşları, kısacası partimizin tarihine Mustafa Suphi’den, Kemal Tayfun Benol yoldaşa kadar adlarını kanla yazdıran yoldaşlarımızı es geçeceklerdir. Onlar, partimizin derin konspirasyon koşullarında yürüttüğü örgütsel çalışmada ve işçi sınıfı içindeki savaşımında hatalar, eksikler arayacaklar, bu olguları ön plana çıkaracaklardır. Yetmeyecek, Yakup Demir yoldaşa, Bilen yoldaşa, A.Saydam yoldaşa dil uzatacaklar. Bu da yetmeyecek, Uluslararası Komünist Hareketin önderlerine, Lenin ve Stalin yoldaşlara dil uzatacaklardır. Zamanları kalır, nefesleri yeterse de Reel Sosyalizmin başta Sovyetler Birliği olmak üzere ülkelerindeki uygulamalara, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne, Bulgaristan’a Çekoslavakya’ya, Macaristan’a, Polonya’ya, Romanya’ya dil uzatacaklardır. Hızlarını alamazlarsa da bugün Çin Halk Cumhuriyeti, Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti’ne yönelik anti-komünist sataşmalarda bulunacaklardır. Farklı yazı ve yayınlarda şimdiden bunun işaretleri alınmaktadır.

Konunun özü, Marksizm-Leninizm’e itiraz etmek, işçi sınıfının bilimini red etmek, Marks ve Engels’in yaşadıkları, yapıtlarını ortaya koydukları ve mücadele ettikleri dönemlerde birer “dahi” olduklarını belirtip, günümüz sorunlarına yanıt veremeyeceklerini ortaya koyma çabası olacaktır. Lenin’i ise sonuçta başarılı olamamış bir Sosyalizm pratiğinin kuramcısı olmak, Stalin’i Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin yenilmesinin suçlusu ilan etmek olacaktır.

Buna koşut olarak da Marksizm-Leninizm’in, işçi sınıfının bilimini yaşama geçirmek için tüm komünist önderlerin olmazsa olmaz olarak niteledikleri işçi sınıfının politik öncü örgütü olan Komünist Partisi’ni inkar etmek olacaktır. Leninci Yeni Tip Parti teorisini de bu anlamda günümüz koşullarına uygun olmamakla eleştirerek itirazlarını dile getireceklerdir. Kimileri bunu açık açık yaparken, “komünist” adını kirletip kullanarak, günümüzde grup nitelikli “partiler” olarak yer alanlar ise bu ilkeleri pratikte uygulamayarak, legalist, parlamenterist ve reformist nitelikleri ile Leninci Partiye olan itirazlarını dillendirmeden yok sayacaklardır. Bu konu bugün pratikte böyle işlemektedir.

TKP üyeleri, kadroları, sempatizanları ve çevresi partimizin 100. Kuruluş Yıldönümü’nü derin illegalite koşullarında, konspirasyon kurallarını göz bebekleri gibi koruyarak, ama işçi sınıfı içinde, yoksul emekçi halklar içinde örgütlenip kök salarak, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile sadece dayanışma içinde olarak değil, fiilen destekleyerek karşılıyorlar. TKP, Türkiye devrimini legalist, parlamenterist ve reformist yolla değil, işçi sınıfının bilimi Marksizm-Leninizm’in ilkeleri ışığında her alanda mücadele ederek gerçekleştirmek için mücadele ederek. örgütlenerek karşılıyor. Legal olanakları mümkün olduğu kadar değerlendirerek, ama sınıf düşmanımızın anladığı dilden karşısında duracak ve onu alt edecek tüm alanları doldurarak karşılıyor. Çünkü TKP yok edilemedi, likide edilemedi, burjuvazinin hevesi kursağında kaldı.

TKP’liler partimizin 100. Kuruluş Yıldönümünü Program ve Tüzük tartışmaları ile değerlendiriyor. Bu topraklarda işçi sınıfının ve ezilen halkların kurtuluşunun zafere ulaşması için gereken çalışmaları iğneyle kuyu kazarak, fabrikalarda, işyerlerinde, tersane, liman ve madenlerde, işçi yatağı semtlerde ve köylerde parti temel örgütleri kurarak karşılıyor. Rojava demokratik devriminin kazanımlarını korumak ve ilerletmek için bilfiil direnerek karşılıyor. Yeni parti kadrolarını, genç kadın ve erkek yoldaşlarımızı Marksizm-Leninizm eğitimi ile yoğurarak karşılıyor. Partinin saflarını her türlü sapmaya karşı bir savaş örgütünün gerektirdiği kıstaslarda arı tutarak karşılıyor.

Partimiz, geçmiş deneylerden ders çıkarıyor. TKP, grupların birleştiği bir çatı örgütü değildir. Saflarını parti tüzüğünün gereklerini yerine getiremeyecek, illegal parti örgütlenmesinin gerektirdiği fedakarlıkları, cesareti ve yaşam biçimini uygulayamayacak olanlar ile doldurmuyor. Yaşamında bir şeyler kaybetme tedirginliği ve hesabı ile yaklaşanları üye yapmıyor. Düşmanın güvenlik ve istihbarat örgütleri karşısında komünist onuru, ilkeleri ve duruşu ezdirmeyecek, gerekirse canını ortaya koyabilecek kadroları örgütlüyor. Bu şekilde partiyi destekleyebilecek, çevresinde olabilecek, partinin politikalarının yaygınlaşmasını sağlayabilecek kadroların yıpranmamasını ve parti yaşamı ile çelişkiye düşmelerini engelliyor. Bu kadrolar vasıtasıyla legal alanda partimizin görüşlerinin yaygınlaşmasını sağlıyor. İllegal parti aparatı ile hiç bir bağları olmadığı, sadece partinin görüş ve politikalarını yayın organlarından alıp yaygınlaştırdıkları için legal alanda yürütülen çalışmaların örgütsel olarak bir tehlike olmasının önüne geçiyor. TKP, burjuvazinin yasakladığı yok etmeye çalıştığı bir parti olarak, günümüzün yeni teknolojik olanaklarının devlet tarafından kullanımının tehlikelerini bertaraf ederek, ne yapması gerekiyorsa yapıyor. Özet olarak tek bir cümle ile ifade edersek: TKP “tarihsel” değil yasaklıdır, yaşıyor ve savaşıyor!