Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (3)

Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (3)

Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı

Türkiye Komünist Partisi’nin yeni Program taslağı Ocak 2014 tarihinden beri tartışılıyor ve katkılar sonucu geliştiriliyor. Son taslak halini bu sayımızda bölümler halinde yayınlamaya başlıyoruz. Her sayıda yayınlanan bölümler için notlarınızı alabilirsiniz. Ancak tüm bölümler yayınlandıktan sonra notlarınızı, görüş, eleştiri ve katkılarınızı bütünsellik içindetkp.bilgi@googlemail.com adresine yazılı olarak yollayabilirsiniz.

Parti örgütleri ve yoldaşlarımız arasında bu taslak parti çalışmasının önemli bir alanı olarak örgütlü olarak tartışılıp ele alınıyor. Taslağı ATILIM’da yayınlamaktaki amacımız örgütlü çalışma içinde bulunmayan, TKP’nin gerekliliğini savunan ancak arayış içinde olan, TKP’yi savunan ancak ideolojik ve politik olarak kimi değişik duruşları olan, farklı devrimci, sosyalist, hatta devrimci-demokratik örgütlenmeler içinde bulunan, eski parti üyesi olup da bugün bazı konularda farklı yaklaşımları olan, partimizde daha önce yönetici görevlerde bulunmuş olup bugün dünyaya farklı pencerelerden bakan dostlarımızın da katkı ve görüşlerini almaktır.  Bu görüşler bir eleştiri niteliğinde de, bugünkü durdukları yerin gerekçelendirilmesi biçiminde de olabilir. Kuşkusuz ki burada kastettiğimiz dostlarımız geçmişte yapılan tüm çalışmaları bir daha tekrarlanmaması gereken bir hata olarak gören ve sınıf savaşımına sırtını dönen, anti-komünist pozisyonları savunan unsurlar değildir. Devrimci hareketin şu ya da bu yerinde mücadelesini sürdüren, ancak Marksizm-Leninizm’e, geçmiş ve bugünkü pratiğimize eleştirel olarak yaklaşan ancak geçmişini de karalamayan, sahip çıkan dostlarımızdan bahsediyoruz. Parti tarihimizi bir bütünsellik içinde ele aldığımızda bugün ve bundan sonraki savaş dönemleri için tüm bu görüşleri değerlendirme gereksinimi duyuyoruz.

Program sürekli geliştirilecek bir belgedir. Bu taslak bağıtlandıktan sonra da gelişecektir. Bugün için amacımız tüm bu tartışmalara ve örgütlü çalışmamıza yön verecek, teorik, ideolojik, politik, programatik temeli güçlendirmektir. Bu tartışma aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan’ın devrimci ve sosyalist güçleri arasında var olan görüş farklılıklarının dostane bir temelde tartışılmasına katkı sağlamakta, ülkenin, bölgenin ve dünyanın sorunlarına ortak bir yaklaşım geliştirmek açısından hizmet etmektedir.

TKP’nin yeni programını tüm bu görüşleri de alarak son halini vereceğiz. Türkiye işçi sınıfının politik örgütü TKP’nin programı tüm bu çevrelerin, birikimlerin ve deneylerin ışığında değerlendirilerek son halini alacak, tüzüksel organlarda son hali karar altına alınacak, onaylanacaktır. Böylece sınıfın partisinin programı alışılagelmişin dışında devrimci mücadelenin içindeki çeşitli kişi ve çevrelerin de katkısıyla şekillenmiş olacaktır.  Onaylanacak olan TKP Programı tüm yoldaşlarımız için bağlayıcı olacaktır.   

TKP Merkez Organı ATILIM Redaksiyonu

 

V. TÜRKİYE KOMÜST PARTİSİ’NİN AMACI; SOSYALİZM !

Türkiye Komünist Partisi’nin stratejik amacı Türkiye’de Sosyalist Devrim’i gerçekleştirmektir. Sosyalizm, Kapitalizm ile Komünizm arasında bir geçiş sürecidir.

“… Marks ve Engelsin zora dayanan devrimin kaçınılmazlığı yolundaki öğretileri, yukarıda söylediğimiz ve açıklamalarımızın devamında ayrıntılandıracağımız gibi, burjuva devlet ile ilgilidir. Burjuva devlet yerini proleter devlete (proletarya diktatörlüğüne) sönme” yoluyla değil, genel kural olarak, ancak ve ancak zora dayanan bir devrimle bırakabilir….” (V.I.Lenin, Tüm Eserleri, Almanca, Cilt 25, Sayfa 412, Dietz Verlag, Berlin 1974) Sosyalist Devrim ile burjuva iktidarının egemenliğine son verilecek ve işçi sınıfının iktidarının kurulma süreci başlayacaktır. İşçi sınıfının politik iktidarı, Proletarya Diktatörlüğü ise Proletarya Demokrasisidir. Başka bir deyişle proletarya diktatörlüğü, çerçevesi proletarya tarafından çizilen ve nüfusun çoğunluğunun çıkarlarına hizmet eden, işçi sınıfı ve tüm toplum kesimlerinin politik eğitim yoluyla bilinçlendiği, doğrudan yönetime katıldığı, eşitlikçi, özgürleştirici ve adil bir yönetimdir ve en geniş anlamda gerçek demokrasidir.

Sosyalizm, insanın insan tarafından sömürülmediği, insan iş gücünün alınıp satılan bir mal olmaktan çıktığı toplumsal düzendir. Sosyalizmin temel belgisi, herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” dir. Sosyalist Devrim ile işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki sınıf savaşımı bir anda ortadan kalkmaz. Burjuvazi, işçi sınıfının iktidarını yıkmak ve devrimi içerden boğmak için mücadelesini acımasızca sürdürür. İşçi sınıfı ise, iktidarını kalıcılaştırmak ve güçlendirmek için, Sosyalist Toplum Düzeni’nin inşası için mücadelesini sürdürür.

İşçi sınıfının, sosyalizmin kuruluşu ve geliştirilmesi için, içerden burjuvazi, dışarda ise emperyalizmden gelecek saldırılara karşı, kazanımları korumak ve ilerletmek için oluşturacağı devlet yapısı Proletarya Diktatörlüğü’dür. Proletarya Diktatörlüğü, sadece burjuvazinin karşı-devrim girişimlerine karşı bir baskı aracı olarak değil, iç ve dış siyasetin, ekonominin, güvenliğin, ordunun, eğitimin, kültürün, sosyal hizmetlerin, yeniden, sosyalist anlamda örgütlenmesi için de, sosyalizmin kuruluş, gelişme ve komünizme büyüme süreçlerinde de, devlet Komünist Toplum Düzeninde sönümleninceye dek sürecek bir devlet yönetim biçimidir.

Sınıfsız Komünist Topluma bir geçiş süreci olan sosyalizmde de sınıf mücadelesi, bazen çok farklı biçimler altında da olsa sürecek, hatta yer yer keskinleşecektir. Dünyada bir sistem olarak kapitalizm yıkılmadıkça ya da dağılmaya yüz tutmadıkça, burjuvazinin gerek içerde, gerekse dışarıda ideolojik ve sosyal etkileşim kanalları varlıklarını koruyacaktır. Bu etkilere karşı mücadele, sadece yasaklamalara dayanan idari ve hukuksal tedbirlerle yürütülemez. Toplumda sosyalizmin ideolojik hegemonyasını sürekli ayakta tutmak için hayatın her alanında güçlü, zengin ve etkin bir ideolojik mücadeleyi sürdürmek, proletarya diktatörlüğünün en önemli varoluş temellerinden biri olacaktır.

Sosyalist Devrim ile Proletarya Diktatörlüğü kurulur, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kaldırılarak, üretim araçları toplumsallaştırılır ve merkezi planlı ekonomiye geçörgütlenir. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kalkması ile insan iş gücü kapitalist anlamda alınır-satılır bir meta olmaktan çıkar. İşçi sınıfı ve çalışan emekçilerin ürettiği artı-değer, tek tek kapitalistlerin kasalarına girmez, proletarya iktidarının bütçesine akar ve proletarya iktidar, artık emek sömürüsüne dayanmadığından adı fazla-üretim olarak nitelendirilen üretimden kaynaklı bu gelirleri ülkede sosyalizmin kuruluşunda değerlendirir, toplumsal sorunların çözümünde, eğitim, sağlık, kültür, konut vs. gibi hizmetlerde sübvansiyon olarak halkın hizmetine sunar. Sosyalizmde artı-değer üretimi, yani sosyalizmdeki nitelemesiyle fazla-üretim artık kapitalizmdeki gibi değildir. Kapitalizmin özünde tekelci olan, sözde serbest piyasa ekonomisinden, merkezi-planlı sosyalist ekonomiye geçildiğinde, piyasadaki gereksiz rekabet yerini yaratıcı yarışmaya bırakır ve devlet toplumun ve ülkenin ihtiyacı kadar fazla-üretim sistemine geçer. Böylece emeğin sömürüsü tarihe karışır.

“… Burjuva toplumda canlı emek, birikmiş emeği artırmakta bir araçtan başka bir şey değildir. Komünist toplumda ise birikmiş emek, işçinin yaşam sürecini genişletmesinde, zenginleştirmesinde ve ilerletmesinde bir araçtan başka bir şey değildir. …” (Komünist Parti Manifestosu, Karl Marks ve Friedrich Engels, Marx-Engels Tüm Eserler, Dietz Verlag Berlin 1972 S.459-493)

  • Proletarya iktidarı, tüm tekelleri, banka ve sigortaları, dış ticareti, büyük sanayii işletmelerini, yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarını toplumsallaştıracaktır. Emperyalist güçlerin uzun yıllardır kullanımını ve değerlendirilmesini yasakladığı yeraltı ve yerüstü doğal kaynakların, doğa dengesinin bozulmaması konusunda gerekli önlemleri alarak, ülkenin hizmetinde kullanımı sağlanacaktır. Sanayi, teknik ve üretim alanında, bilimsel teknolojik gelişme programlarını hemen yaşama geçirecektir.

  • Sanayi, tarım ve ticarette, küçük ve orta seviyede özel mülkiyete dayalı üretim biçimleri, sosyalist ekonominin genel hedefleri olan üretici güçlerin gelişimi ve halkın refahı temel alınarak yeniden organize edilecektir. Gerek devlet, gerekse özel işletmelerde çalışanların işyeri yönetimine katılmaları esas alınacaktır.

- Sosyalizmde, konut sorunu bir toplumsal sorun olarak çözülecek, sosyal konutlarda kiralar devlet tarafından belirlenecek, özel konutlar, kişisel mülkiyet ve kişisel kullanım temelinde ise korunacak, ticari rant amaçlı özel konutlar, emlak ve inşaat tekellerinin mülkiyetindeki konutlar toplumsallaştırılacak ve sosyal konut statüsüne göre değerlendirilecektir. İhtiyaç olan bölgelerde yeni konutlar inşa edilecek ve toplumun kullanımına sosyal konut olarak sunulacaktır.

- Eğitim-öğretim kurumları bir rant aracı olmaktan çıkarılacak, tüm fırsat eşitsizlikleri ortadan kaldırılacak, tüm öğrenciler için parasız eğitim ve yurt konaklama sistemi uygulanacak, eğitim ve öğretimin bilimsel niteliği geliştirilecek, eğitim kadroları bu temelde yetiştirilecektir.

- İşsizlik, bir kavram olarak Sosyalizmde fiilen ortadan kaldırılacaktır. Çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi, sanayide ve üretimin her alanında, kentte ve kırsalda yeni üretim merkezleri oluşturularak herkese iş olanağı sağlanacaktır. Çalışma yaşamında kapitalizmde alışılagelen, sigortasız, güvencesiz çalışma şartları tarihe karışacaktır.

- Kapitalizmde önemli bir rant kaynağı olan sağlık hizmetleri sistemi toplumsallaştırılacak, tüm nüfusun ücretsiz ve eşit haklı kullanımına sunulacaktır. Tıp ve sağlık alanında bilimsel yan niteliksel olarak geliştirilecek, sağlık kurumları ile yüksek öğrenim kurumlarının bilimsel işbirliği yeniden örgütlenecektir.

- Sosyalist iktidar, NATO gibi emperyalist savaş örgütlerinden hemen çıkacak, halklara ve uluslara düşman ikili askersel anlaşmaları iptal edecektir. İMF, Dünya Bankası ve benzeri uluslararası emperyalist ekonomik örgütlenmelerden ayrılacaktır. Bölgede ve dünyada emperyalist saldırganlık ve savaş faktörüne karşı tavır alınacak, savaşsız ve sömürüsüz bir bölge ve dünya için gerekli politikalar geliştirilecektir. Uluslararası anlamda sınıfsal barışı öngören girişimlerin karşısında olacak, barış için mücadeleyi emperyalist sömürüye ve burjuvaziye karşı sınıf mücadelesi temelinde ele alacaktır.

- Kıbrıs sorunu çözülecektir. İşgal sona erdirilecektir. Kıbrıs halklarının kendi iradeleri doğrultusunda, bağımsız ortak yönetimlerini kurmaları desteklenecektir. Uluslararası ve toplumlar arası görüşmelerde yeni Kıbrıs’ın NATO’nun askeri üssü ve AB Emperyalizmin sömürgesi olması engellenecektir. Bu amaçla kardeş Yunanistan Komünist Partisi-KKE ve kardeş Kıbrıs Halklarının İlerici Partisi-AKEL ile ortak strateji geliştirilecektir. İşgal altındaki Kuzey bölgesinde faaliyet gösteren Komünist yönelimli örgütlenmeler bu görüşmelerin dışında bırakılmayacaktır.

- Türkiye Komünist Partisi, ülkemizi bağımlı kılacak ve daha fazla sömürülmesine imkân sağlayacak bir AB üyeliğine ilkesel olarak karşıdır, Türkiye’nin AB üyeliğini onaylamamaktadır ve tüm olanakları ile böyle bir üyeliğin gerçekleşmesine karşı mücadele edecektir. Sosyalist bir Avrupa Birliği alanında yürütülecek mücadelelerde, kardeş, Marksist Leninist Komünist Partiler ile istişarelerde bulunacak, bunun koşullarının mücadelenin sonucunda oluşması durumunda ise en ön saflarda yer alacaktır ve bu koşullarda böyle bir Birlik içinde de ülkemizin yer alması onurunu savunacaktır. Partimiz, “Avrupa Sol Partisi” gibi reformist oluşumların sınıf mücadelesini devrimci bir yönde geliştirme yeteneğine sahip olmayan oluşumlar olduğu tespitini yapmaktadır. Benzer bir yaklaşım, Şanghay Anlaşması Ülkeleri Birliği için de geçerli olacaktır. Türkiye, coğrafi ve siyasi olarak hem Avrupa, hem de Asya kıtalarında yer aldığından, iki kıtadaki gelişmeler ve örgütlenmeler partimizin ve proletarya iktidarının dikkatinde olacaktır. Akdeniz, Karadeniz, Balkanlar ve Orta-Doğu Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Örgütlenmelerinde de Sosyalist Cumhuriyet, uluslararası sınıf savaşımının kıstaslarını göz önünde bulundurarak politikalarını belirleyecektir.

- Sosyalist Devrim ile ulusal sorunların çözümü konusunda kalıcı dönüşümler anayasal temelde yerine getirilir. Bugün Türkiye’de ulusal sorun dendiğinde, komünistler açısından temel ulusal sorun, Kürt ulusal sorunudur. Kürt ulusal sorunu, ulusların, ayrılma hakkı dahil, kendi kaderlerini belirleme hakkı” Leninci ilkesine bağlı kalınarak çözülür. Kürt halkı, birlikten yana tavır koyarsa, ulusal, siyasi, kültürel ve toplumsal tüm hakları anayasal çerçevede güvence altına alınır. Kuzey Kürdistan, Özerk Bölge olarak yeniden yapılandırılır. Kürdistan dışında, Sosyalist Türkiye’nin diğer federatif eyaletlerinin sınırları dahilinde Kürdistanlı nüfusun toplumsal hakları söz konusu federatif eyaletlerin anayasaları çerçevesinde korunur. Aynı uygulama Kürdistan Özerk Bölgesinde yaşayan ve çalışan diğer uluslardan nüfus için de Kürdistan özelinde uygulanır. Bu karşılıklı uygulama Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ni oluşturacak tüm federatif eyaletler özelinde de yaşama geçirilir.

Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyeti siyasi ve ekonomik anlamda demokratik-merkeziyetçi bir örgütlenme olacaktır. Eyaletler, Bölgeler, İl, İlçe, Semt, Kasaba, Köyler ve Mahalleler yukarıdan aşağı bu merkezi proletarya erkinin yapılanmaları olacak ve aynı zamanda, karar oluşturma süreçleri, yerelden, bölgeden ve eyaletten merkeze en demokratik, katılımcı, kollektif iradeyi yansıtacak şekilde örgütlenecektir. Yerel plandaki yasama, yürütme ve yargı güçleri, doğrudan merkezdeki ilgili organlara bağlı olacaktır. Merkezi iktidarın tüm seçilmiş organları en alt idare birimleri olan mahalle ve köylerden başlamak üzere her düzeyde seçilerek göreve geleceklerdir. Siyasi konumu ya da mevkisi ne olursa olsun, tüm yurttaşlar hukuk önünde eşit olup, hiç kimse için “özel” bir hukuk söz konusu olmayacaktır. Türkiye Komünist Partisi’nin politik önderliğinde ve doğrudan katılımı ile oluşacak Devrimci Halk Cephesi, bileşeni olacak olan toplumsal katmanları temsil eden toplumsal kuruluşların ve yığın örgütlerinin bütünlüğünde, aşağıdan yukarıya seçilerek gelecekler, oluşacak olan her düzeyde Meclis’ler en üst yönetim organı olan Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyet Meclisi’nin merkezi idaresinde yönetilecektir.

Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, bugüne dek coğrafi olarak belirlenen bölgeler ile değil, ulusların, kültürlerin yer alımına ve tarihsel geçmişe göre siyasi olarak yeniden yapılandırılır. Akdeniz, Anadolu, Ege, İstanbul, Karadeniz, Marmara, Mezopotamya ve Trakya Federatif Eyaletleri kurulur. Bunun yanı sıra, Federatif Eyaletler bünyesinde, ulusal özelliklerin yoğunluğuna, tarihsel köklerine ve kültürel geçmişlerine koşut olarak Özerk Bölgeler yapılandırılır. Arabistan, Ermenistan, Gürcistan, Lazistan, Kürdistan Özerk Bölgeleri ilgili Eyaletler içinde oluşturulur. Abhaz, Arnavut, Asuri-Süryani, Çerkes, Roman, Pomak vb. halklarının da yoğun yaşadıkları Federatif Eyaletlerde, kendilerine özel statüler ve anayasal haklar tanınır. Aleviler, Asuri-Süryaniler, Ezidiler gibi ibadet hakları kısıtlanan ve yok edilen, anayasal güvence altında olmayan kültürel haklar, eşit haklılık temelinde yeniden düzenlenir.

1514’de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Alevi toplumunu “katli vacip” olarak nitelendirerek 40.000 Alevi’nin kılıçtan geçirilerek yok edilmesi ile başlayan “gelenek”, 1937 Dersim Katliamı, 1978 Maraş, 1980 Çorum, ve 1992 Sivas katliamları ile sürmüştür. Alevi Toplumu’nun kültürel özelliklerini koruyup geliştirmeleri ve toplumsal anlamda eşit haklar elde etmeleri sağlanacaktır.

Ezidi Toplumu hem dinsel olarak, hem de Kürt olmalarından dolayı baskı ve teröre maruz kalmışlar, topraklarını terke zorlanmışlardır. Ezidilerin eşit haklı bireyler olarak toplumsal hakları tanınacak ve kültürel gelişimleri desteklenecektir.

Köklü bir geçmişe dayanan Asuri-Süryani Toplumu, Türkiye’de sürekli baskı ve terör altında yaşamış, en doğal vatandaşlık hakları ellerinden alınmış ve göçe zorlanmışlardır. Zorla müslümanlaştırılan Asuri-Süryaniler buna rağmen ötekileştirilmekten kurtulamamışlardır. Asuri-Süryani Toplumunun kültürel değerlerini koruma ve geliştirmeleri sağlanacaktır.

1915 Ermeni Soykırımı konusunda gerçekler kabul edilecek ve Ermeni halkının hakları eksiksiz olarak tanınacaktır. 1923 yılında Lozan Anlaşması çerçevesinde zorunlu göçe maruz bırakılan ve tüm malları kamulaştırılan, İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada dışında ikamet eden 1 milyon 200 bin Rum’un hakları, 6-7 Eylül 1955 olaylarında İstanbul’u terk eden yaklaşık 100 bin Rum’un hakları Rum Toplumu’na iade edilecektir.

1914 Osmanlı nüfus sayımında 1.221.850 olan Ermeni nüfusu bugün 50.000’e, 1.564.939 olan Rum nüfusu ise 2500’e düşmüştür. Zorla müslümanlaştırılan Ermeni ve Rum nüfus bu sayılara dahil değildir. 1914’de toplam nüfusun 16 milyon olduğundan yola çıkıldığında, toplumun yüzde yirmisinin Ermeni ve Rum toplumlarından oluştuğunu tespit edebiliriz.

Kapitalizm koşullarında Türk-İslam Sentezi doğrultusunda zorla Türkleştirilen ve Sünni İslam’a yönlendirilen on milyonların haklarına sahip çıkarken, felsefi ve kültürel olarak Ateist düşünceye sahip, ancak anayasal anlamda hiç bir hak ve hukuka sahip olmayan nüfusa haklarını tanıyacak toplum düzeni Sosyalizm’dir. Feodalizmde dini duygular, kapitalizmde de buna ilave olarak milliyetçilik kullanılarak ezilen ve yoksul halk yığınlarının sınıfsal haklarına sahip çıkmaları engellenmiştir. Doğaüstü güçlerin, güce tapan, geleneksel bilince sahip, yoksul ve sömürülen toplum kesimlerini yönetmek için kullanıldığı dönem Sosyalizm ile son bulmaktadır. Bilimsel anlamda doğanın yasallıkları sosyalist eğitimin ve bilinçlenmenin bir bileşeni olacaktır.

Sosyalist Türkiye’de dinler yasak olmayacaktır. Ancak tam anlamıyla laik bir yönetim söz konusu olacaktır. Bugün laiklik adı altında Türkiye’deki uygulama tamamıyla göstermeliktir ve TC hiçbir zaman gerçek anlamda laik olmamıştır. Laiklik, en basit tarifiyle, din işleri ile devlet işlerinin birbirinden tam olarak ayrılmasının ve devletin bütün dinlere ve ateizme eşit mesafede durmasının ifadesidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir devlet kurumu olarak var olduğu ve Sünni İslam’ın maddi olarak devlet tarafından finanse edildiği bir düzenlemeye laiklik denmez.

Sosyalizmde devlet dinlerle ilgilenmeyecektir, dinsel kurumlar devlete bağlı olmayacaktır, herkes istediği dini savunmakta veya dinsiz, yani ateist olmak da serbest olacaktır. Dinsel topluluklar kendi kültürlerini ve ibadetlerini kendi içlerinden oluşturdukları bütçeler ile yaşama geçireceklerdir ve Devrimci Halk Cephesi’nin birer bileşeni olacaklardır.

Proletarya Enternasyonalizmi, Sosyalist Türkiye’nin uluslararası politikada temel ilkesi olacaktır. Halklar arası dostluk ve dayanışmanın ötesinde, işçi sınıfının uluslararası ölçekte mücadelesinin gelişmesi; kapitalist ülkeler işçi sınıflarının sınıf mücadelesini geliştirip sosyalizme yönelmesi; baskı ve emperyalist sömürü altındaki halkların ulusal kurtuluş mücadelelerinin gelişmesi, sosyalizme yönelmesi konusunda partimiz proletarya enternasyonalizmi ilkeleri çerçevesinde üstüne düşen görevleri yerine getirecektir. Bu görevlerin ilke olarak yerine getirilmeleri, toplumun bu ilkeler çerçevesinde eğitimini ve bilinçlenmesini gerekli kılmaktadır. Çocuk yaştan itibaren gençliğin proletarya enternasyonalizmi ruhunda eğitilmesi ve daha yaşlı kuşakların bilinçlendirilmeleri partimizin en önemli görevleri arasındadır. Bu alanda bugünden adımlar atılmalıdır.