Yoldaşlar ! Partimizin 95. Yaşı Kutlu Olsun…

Yoldaşlar ! Partimizin 95. Yaşı Kutlu Olsun…

Partimizin 95. doğum gününde sizinle bazı konuları paylaşmak istiyoruz. Partimiz, tüm likidasyon girişimlerine karşı gerçekten yaşıyor ve savaşıyor. Bu duruma gelmeyi sağlamak kolay olmadı. Biraz acı olacak ama bazı gerçekleri hatırlamamız gerekiyor. Bunu yapmazsak ve kimi yaşanmışlıkları olmamış sayarsak, bastırırsak, onlardan gerekli sonuçları çıkaramayız.

Düşününüz ki, fiilen 1983’de Bilen yoldaşın Genel Sekreterlik görevini Haydar Kutlu’ya devretmesi ile başlayan bir likidasyon süreci yaşadık. Zararlı bir tümörün insan vücudunu yiyip bitirip çürütmesine benzetebiliriz bunu. Bir kanser hücresi… Likidasyon, kimilerinin iyi niyetle düşündüğü gibi 1986’da TKP-TİP birleşmesi, TBKP’nin oluşumu, “Ülkeye Dönüş” adımları ile başlamadı. Bu likidasyonu tek başına 1985 yılının Mart ayında SBKP Genel Sekreteri olan Mihail Gorbaçov’a da bağlamamak lazım. Bizdeki likidasyon 1983 yılında başlamıştır ve karşı-devrimci bir operasyondur. Kimi veri ve ipuçları ortaya çıkmasına rağmen henüz tam olarak aydınlatılmamış yanları olmakla beraber operasyonun ana hatları çözümlenmiştir. “Birleşme” , “Dönüş” ve “Gorbaçov etkisi” bunların sonuçlarıdır. Bütünsel bir planın parçalarıdır.

Sonuç itibarıyla, partimizin içindeki hainler, ruhlarını düşmana satanlar, Türkiye Komünist Partisi’ne, 12 Eylül 1980’nin faşist generallerinin, işbirlikçi tekelci burjuvazinin devletinin verdiği zarardan daha fazla zarar vermişlerdir. 12 Eylül öncesi ve sonrası cinayetler, tutuklamalar, işkenceler, sürgünler dahi partimizin dağılmasına sebep olamamış, parti örgütlerimiz, tek tek yoldaşlarımız daha büyük bir sınıf kini ve mücadele azmiyle mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Faşist baskı ve terör koşullarında dahi Partimizi bilinçli olarak likidasyona yönelten MK ve PB’suna rağmen bu örgüt yıkılmamıştır. Çok yoldaşımız sahipsiz bırakılmış, haksızlığa uğramış, polisin kıramadığı iradesi zedelenmiş, kimisi savrulmuş ve apolitikleşmiş, kimileri ise farklı kulvarlara yönelmiştir. Bu uygulamalar sonucu oluşan zaiyat Parti’ye likidasyon kararından daha fazla zarar vermiş, çünkü bu yolla yönetim tarafından likide edilen Parti’nin likidasyonuna karşı duracak, O’nu tekrar ayağa kaldırılacak çok önemli kadrolar telef edilmiştir. İşin bu yanı da bilinçli olarak yürütülen bir süreç olmuştur. “Kanser hücresinin vücudu kemirip bitirmesi” tarifi ile bunu kastediyoruz.

Örgütsel olarak uygulama böyleyken, ideolojik ve politik olarak revizyonist eğilimlerin yaygınlaştırılması, “önce Marksizmin, sonra Leninizmin aşılması”, “Stalin’in canavar ruhu” çerçevesinde geliştirildi. Leninci Parti İlkeleri, Bilimsel Sosyalizmin ilkeleri, Emek-Sermaye çelişkisi tartışılmaya açıldı ve adım adım terk edildi. Reformist, liberal görüşler etkin kılındı ve yukarıdan aşağıya tüm partiye dayatıldı. İşçi sınıfının varlığı ve devrimci rolünün inkarına kadar varan bu ideolojik politik plan, örgütsel anlamda da kadroların inançlarını yitirmelerine, o güne kadar yürütülen mücadeleye şüphe ile yaklaşmalarına yol açtı. Bu duruma getirilen hiç bir komünist artık komünist olmanın, partili olmanın gereklerini yerine getirecek nitelikte değildir. Böyle de oldu. Yüzlerce profesyonel kadro, binlerce inanmış savaşkan üye, onbinlerce sempatizan sudan çıkmış balığa döndü. Kimisi bu görüşlerin etkisinde kaldı, kimisi ise hayal kırıklığına uğradı.

En alttan en üst organa kadar bütün organları yok edilen, Merkez Komitesi Organı, Radyoları kapatılan, tüm aparatları dağıtılan, bütün üyeleri zehirlenerek ortada bırakılan bir yapı çökertilmiştir. Yıllar içinde yetişen, pratik çalışmada sınanan, Parti Okullarında eğitimden geçen, ezici çoğunluğu çeşitli kereler siyasi polis takibi ile yüz yüze gelen, en insanlık dışı işkencelere maruz kalan, vurulan, yaralanan, yoldaşları kucağında can veren, yetişmiş, sınanmış kadrolar savrulmuştur.

Bu ihaneti hayata geçiren likidatörler sadece Marksizme-Leninizme, Komünizm idelerine inançlarını yitirmiş olsalardı teker teker öz eleştirilerini yaparak parti yöneticiliği ve üyeliğinden çekilebilirlerdi. Parti, yoluna onlarsız devam ederdi. Ancak, onlar bu yolu seçmediler. Partiyi yok etme görevlerini yerine getirmek ve bu görevi başarabilmek için yıllara yayılan bir hazırlık sürdürerek, ideolojik, politik ve örgütsel koşulları adım adım olgunlaştırarak, kadroları da bitirerek partiyi tasfiye etme yolunu seçtiler.

Demek ki, ruhunu düşmana satmak, inancını yitirmek böyle bir olguymuş… Varsın olsun. 12 Eylül 1922’de Türkiye Komünist Partisi yasaklandığı zaman Parti Merkez Komitesi’nin yayınladığı bildiride “Burjuvazi bilsin ki, Türkiye işçi sınıfı var oldukça Türkiye Komünist Partisi var olacaktır. Onu yok edemeyeceksiniz. tespiti en doğru tespittir. Bir daha ayağa kalkamaması için resmen atomize edilen Parti, çok büyük, onarılması çok zor tahribatlara uğramasına rağmen yok edilememiştir.

İşte yoldaşlar, bugün bu Partimiz diri kalmış yoldaşlarını, örgütlerini tekrar toparlamayı başarmış, parti temel örgütlerini kurarak, eğitim çalışmalarını yürüten, fabrikalarda, tersanelerde, bankalarda, atölye ve depolarda komünist hücreler kuran bir düzeye ulaşmış ise, Merkez Komitesi Organımız ATILIM Haziran 2011’den beri tekrar düzenli yayınlanıyorsa, basın yayın alanında ülke çapında dağıtımı olan kollektif bir ajitatör, propagandist ve örgütleyici  vazifesi gören bir araca kavuşmuşsa, bilimsel alanda çalışma yapan kurumları oluşmuşsa, parlamentoda temsili olan bir demokratik partinin her düzeyde görev alan bileşeni olunmuşsa, yerel halk meclislerinde semt semt, mahalle mahalle belirleyici katkı sağlayan çalışmalar gerçekleştirebiliyorsa… Türkiye Komünist Partisi ayağa kalkmış, likidasyonu aşmış, yaşıyor ve savaşıyor demektir.

Yoldaşlar, gelinen bu aşamaya kolay ulaşılmadı. Bir kuyumcu hassasiyeti ile çalışarak, sabırla, inançla, bazen dibe vurarak, ama yine o kuyudan çıkarak, yoldaşlar olarak bir birimize dayanarak, güvenerek bu süreci yürüttük. Yeterli mi ? Kesinlikle hayır ! Ne zaman yetiyor, ne yoldaş sayısı… Tüm yoldaşlarımız büyük iş, küçük iş ayrımı yapmaksızın, geceleri gündüzlere katarak, kısıtlı olanaklar ile her yere yetişmeye çalışarak görevlerini yerine getiriyorlar. Fakat, tüm bu çalışmalar boşa olmuyor. Her gittiğimiz yerde, her yaptığımız görüşmede, katıldığımız her eylemde, toplantıda, forumda yeni ilişkiler kuruyoruz, eski yoldaşlarımız ile buluşuyoruz… Kısacası, günden güne çoğalıyoruz, çevremiz genişliyor. Mesele sadece eski yoldaşlarımızı yeniden bulmak, geçmiş ayrı yıllarda farklılıklarımız oluşmuşsa, bu ayrılıkların giderilmesi için saatlerce konuşmak değil. Asıl mesele, genç, kadın ve erkek yeni yoldaşlar ile tanışmak, işyerlerinde yeni görev almış sendikacılar ile, üniversite öğrencileri ile tanışmak. Politikaya ilgi duyuyor olup da var olan yapılar içinde aradığının karşılığını bulamayanlar ile ilgilenmek. Türkiye Komünist Partisi olduğunu zannedip etrafında toplandıkları, çalışmalarına katıldıkları oluşumlarda hayal kırıklığına uğrayan ve ayrılan genç kadın ve erkeklere TKP’yi, programını, ilkelerini anlatmak, likidatörleri, provokatörleri, revizyonist ve oportünistleri deşifre etmek. “Komünistim” demekle komünist olunamayacağını anlatmak.

Eski yoldaşlarımızın bir kısmının yaşanan süreçlerin etkisiyle değişmiş olduğunu yaşadık. TKP’ye inanç ve bağlılığını, Marksizm-Leninizm’e, Komünizm idealine sıkı sıkıya bağlı kalmış yoldaşlar bize güç verdi. Tabii ki, yaşlar ilerlemiş, yaşam biçimleri değişmiş, çoluk çocuk, torun sahibi olunmuş. Yoldaşların yaşamında başka önemler, öncelikler yer etmiş. Bunu bazen yadırgıyoruz. Ancak hakkımız yok. Yine de partiye ve ideallerimize bağlılığını koruyabilmişse, her bir yoldaşımız bizim için altın değerinden daha fazla değerlidir. Demek ki o yoldaşımızın bugün katkısı da o kadar olabilecek, ama bir katkısı olacak. Deneyimi ile, yaşadıkları ile, bilgisi ve ilişkileri ile, doğal çevresi ile bu davaya katkısı olacak.

Partimizin çalışmalarına en fazla ihtiyaç duyulan yoldaşlar, kadro niteliğinde, gecesini gündüzüne katan, başka hiç bir önceliği olmayan, sürekli okuyan, gelişmeleri izleyen, yorumlayan, eylemlere, etkinliklere aksatmadan katılan, eğitim düzeyini geliştiren yoldaşlardır. Nazım Hikmet yoldaşımızın o anlamlı şiirinde tespit ettiği gibi;

“Komünistler, bir çift sözüm var size:
ister devlet başında olun, ister zindanda,
ister sıra neferi, ister parti katibi,
Lenin girebilmeli, her zaman, her mekanda
inize, evinize, bütün ömrünüze
kendi işi, öz evi, kendi ömrüymüş gibi.”

Bu alanlarda önemli adımlar attığımızı söyleyebiliriz. Eski deneyli yoldaşlarımız ile yeni genç yoldaş ve sempatizanlarımızın kaynaşması, uyumu parti çalışmalarımıza önemli katkılar sağlıyor. Kuşkusuz partimiz kadro seçiminde dikkatli davranmak zorunda. “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yermiş” misali. Her genç yoldaşımızın komünist ahlak ve disiplin çerçevesinde bir partili olarak yetişmesi zaman alıyor. Genç yoldaşlar pratikte sınanıyor. Kendi çevrelerinde ne kadar etkinlik sağladıkları, kaç arkadaşlarını eylemlere, yürüyüşlere, toplantılara getirebildikleri önem arzediyor. Günümüzün modası olan ve kesinlikle önemini küçümsemediğimiz sosyal medya ile sınırlı olmayan bir pratik, yığınlar içinde çalışma, eylemlerde pişme, komünist özelliklerin gelişiminde belirleyici rol oynuyor.

Her eski yoldaşımız doğal yaşam çevresinde komünist olarak tanınıyor, seviliyor, sayılıyor. Yayınlanan bir gazeteden 5-10-15 tane sattığında, gazete okuyucuları ile ilişkileri sürekli sıcak tuttuğunda, onlara gazetede yazılanları anlamalarına yardım edecek tartışmalar geliştirdiğinde, parti çalışmalarına küçümsenemeyecek derecede katkı sağlamış oluyor. Seçim çalışmalarında, sendikal direnişlerde, mahalle forum ve meclislerinde partimizin politikası doğrultusunda attıkları her adım, parti çalışmalarımıza güç katıyor.

Yoldaşlar, biz bu yazımızda, hatta yazılı sohbetimiz olarak nitelendirebileceğimiz bu metinde, ülkede ve yurt dışında parti çalışmalarında karşılaştığımız gerçekleri sizlere genelleştirerek aktarmaya çalıştık. Bu tür deneylerin genelleştirilmesine bazen ihtiyaç oluyor. Partimizin her yeni yoldaşa, her eski yoldaşımızın deneyine gereksinimi var. Bu partimizin öznel gereksinimi değildir. İşçi sınıfımıza, emekçi halklarımıza karşı üstlendiğimiz sorumluluğun gereğidir. Yeni parti kadroları, parti yönetim organlarında görev alacak yoldaşlar, yerellerde komünist çalışmanın liderliğini yaşama geçirip şanlı orak çekiçli kızıl bayrağımızı, sınıf düşmanımızın saraylarının burçlarına dikecek kadrolar böyle zorlu, sabırlı ama bir o kadar da onurlu günlük çalışmalar ile yetişecek. Partimiz bu yoldaşlarımızın, kadrolarımızın omuzlarında yükselecek ve Mustafa Suphilerden, Bilen yoldaşlara partimizin kızıl savaş çizgisini yaşama geçirecek. Deniz yoldaşımızın, bu mücadelede yitirdiğimiz binlerce yoldaşımızın uğruna canlarını verdikleri bu yüce idealler bizlerin bugün yaptıkları çalışmalar ile gerçekleşecek. O anlamda sorumluluklarımız büyük ve bir o kadar da önemli. Partimizin 95. kuruluş yıldönümü, ister zindanda, ister hala sürgünde ister Kürdistan’da sıcak savaşımın içinde, ister Türkiye’nin işçi yatağı bütün sahalarında, kadınlar arasında, gençlik içinde çalışma yapan tüm yoldaşlarımıza tekrar kutlu olsun.

Yaşasın, dünümüz, bugünümüz, yarınımız… Onurumuz… Türkiye Komünist Partisi.