İşçiler, emekçiler, yoksul halklarımız!
Bu yıl 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’nü olağanüstü koşullarda karşılıyoruz. Şubat ayında yaşadığımız ağır depremin düzenin yapısal sorunları ve uygulamaları nedeniyle oluşan ağır ve onarılmaz etkileri, ülkemizi özellikle işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul halklarımızı kasıp kavuran derin ekonomik kriz, işçi sınıfına yönelik baskılar, Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş ve tüm bu olumsuzlukların hesabını soracağımız yaklaşan 14 Mayıs seçimleri, 1 Mayıs’ın bu yılki içeriğini belirliyor.
Günlerce enkaz altında ezilerek, açlıktan ve soğuktan can veren onbinlerce insanımız bizlere çok net bir ders verdi. İnsanlık düşmanı, barbar kapitalizm ve onun siyasi temsilcileri yarattıkları enkazın ve neden oldukları acı ölümlerin hesabını muhakkak vermek durumundalar. Bunun için önce Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı makamından indirilmeli, Meclis’e bu gidişatı değiştirecek kadar vekil seçebilmeli ve suçlulardan hukuki olarak hesap sormanın koşullarını yaratmalıyız. Erdoğan ve iktidarı ağır bir yenilgiye uğratılmak zorundadır. Emek ve özgürlük güçleri tüm bu acılara neden olan sömürü düzeninin tek çözüm yerinin Meclis olmadığını, sömürü düzenine kökünden son vermek ve yeniden bir devrimci kuruluşa gidilmesi gerektiğinin bilincindeler. Ancak bu ikili seçim sahadaki muhalefet gücünün Meclis’e yansıması açısından bir işaret olacak ve seçimlerden sonra devrimci demokratik bir sürecin gelişmesinin yolunu açacaktır.
İşçi sınıfımız, emekçiler, işsizler, emekliler, kısacası ezilen yoksul halklarımız ekonomik krizin bedelini çok ağır ödemekteler. Açlık sınırında maaşlar ve hane başı gelirlerle yaşam savaşı veriyorlar. Bu kadar ağır bir sömürü ve zulüm karşısında sendikaların, demokratik örgütlerin, yasal muhalefet partilerinin, sosyalist güçlerin tepkileri yetersiz kalmaktadır. 12 Eylül 1980 faşist diktatörlüğü döneminde etkisiz hale getirilen sendikalar ve demokratik örgütlenmeler yasaların da getirdiği kısıtlamalar ile henüz bellerini doğrultamadılar. Bu engelleri aşmanın zamanı artık gelmiş ve geçmiştir. İşçi sınıfı duruma el koymak durumundadır. Bunun koşulları olgunlaşmaktadır. Bıçak kemiğe dayandığı zaman canı yanan insanların hiçbir şey yokmuş, her şey yolundaymış gibi davranmaları beklenemez. Faşist rejimin halkın dini ve milli hassasiyetlerini istismar ederek sınıfsal çelişkileri bastırmaya çalışmasının bundan sonra etkisi azalacaktır. Halklarımız açlık sınırının altında yaşamaya savaşı verirken kapitalistlerin, onların siyasal temsilcilerinin ve Saray’dakilerin israfı halklarımızın nezdinde gizlenemez duruma gelmiştir.
Kürdistan’daki devrimci yükseliş etkisini göstermeye başlamıştır. Geçtiğimiz 6 yıllık süreç içinde Kürt illerinde Belediyelere atanan kayyumlar ve halkın seçtikleri vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması karşısında gerekli tepki oluşmamıştı. Ancak girilen seçim sürecinde halkın ayağa kalkmış olması bu sürecin başlayacağına işaret etmektedir. Kürdistan’daki devrimci yükseliş ekonomik krizin ağır sonuçları ile karşı karşıya kalan batı metropollerindeki halkın hareketlenmesini ve haklarını daha aktif savunacaklarına işaret etmektedir.
Ekonomik krizin bir nedeni kapitalist ekonomik sistemin kendisi ise, diğer bir nedeni yine kapitalist sistemin ve Türk tekelci sermayesinin milliyetçi, ırkçı niteliğinden kaynaklı Kürt halkını yok sayma nedenidir. Kürt halkına ve özgürlük güçlerine karşı kırk yılı aşkındır sürdürülen savaş ülkenin tüm ekonomik kaynaklarını harcamaktadır. Savaşın son bulması, Kürt halkının anayasal düzeyde eşit siyasal ve kültürel haklara sahip olması aynı zamanda savaşa ayrılan kaynakların işçi sınıfının ve halkların çıkarlarına kullanılmasını sağlayacaktır. Demokratikleşme sürecinin yolunu açacaktır. Dolayısıyla Kürt ulusal sorununun çözümü ile ülkenin demokratikleşmesi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu nedenle ülkede çok geniş toplumsal kesimleri kapsayacak bir barış hareketinin geliştirilmesi yaşamsal önemdedir. Bunun sonucu olarak Türkiye işçi sınıfının devrimci hareketi ile Kürt özgürlük hareketinin birleşik mücadelesi sorunların çözümünde tutulacak ana halkadır.
TC Devleti ülkede egemenliğini 100 yıldır tekçi ve inkarcı anlayışa dayandırarak sürdürmüştür. Bir yandan işçi sınıfı ve tüm emekçiler üzerinde ağır sömürü, diğer yandan Kürt halkının ve Müslüman Sunni-Hanefi inancı dışında tüm din ve mezheplerin inkarı, Alevi toplumunun dışlanması, dayandıkları ana temeller olmuştur. Tüm bu alanlarda örgütlenmenin yasaklanması, kısıtlanması ve uygulanan baskılar belirleyicidir. Bu engel aşılmalıdır. Bunun koşulları olgunlaşmaktadır. TC Devletinin bu anlayış ve uygulamalarına son vermek doğal olarak tüm bu güçlerin örgütlü birleşik mücadelesi ile sağlanacaktır.
AKP-MHP faşist rejimi her yöntemi deneyerek önlem almaya çalışmaktadır. Birincisi, bu bilinçlenmenin kendi iktidarının sonunu getireceğini görmekte, türlü yalanlarla sonuçları kendi lehine çevirmeye çalışmaktadır. İkincisi, kaybedeceği seçimlerin sonucunda kendisinden hesap sorulacağını bildiğinden seçimleri her tür hile ile almaya çalışacak, aldığı koşullarda da halkın devrimci tepkisini engellemek için bugünden önlemler almaya yönelmiştir. Ancak bu nafiledir. AKP-MHP faşist rejimi ağır bir yenilgi ile karşılaşacaktır.
Türkiye halklarının işçi sınıfı 1 Mayıs 2023’e bu koşullarda hazırlanıyor. 1 Mayıs’ın seçim sürecinde önemsizleşmesini engellemeliyiz. Tam tersine 1 Mayıs eylemleri ve mitingleri seçim kampanyasında emek ve özgürlük güçlerinin güçlü bir çıkışı niteliğinde gerçekleşmelidir.
1 Mayıs’ta alanlarda, semtlerde ve fabrikalarda kapitalist sömürüye karşı en güçlü çıkış dosta düşmana göstermeliyiz.
Emek ve Özgürlük Cephesi’nin adaylarını, ortak listemiz Yeşil ve Sol listesi adaylarını Meclise en güçlü şekilde taşıyalım. En az 100 halkın vekili ile Meclis’te ağırlığımızı koyalım.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
15 Nisan 2023